KORONA

10-04-2020

2204 görüntülenme

KORONA

 

 

 

Bayram KARA

 

 

 

KORONA

Bütün dünyayı etkisi altına alan korona hakkında çeşitli spekülasyonlar ve komple teorileri şimdiden herkesi etkisi altına almışgözüküyor. Herkesin olayın büyük parçalarını görmeye çalıştığı bu günlerde küçük parçaları görmemiz, bizleri Kur’an’ın hem bu alem hem de ebedi alem için kurtuluşreçetesi olarak sunduğu amel-i sâlihe (sâlih ameller) daha da yaklaştıracaktır. Elimizde bulunan nimetlerin önemini fark etmek belki de bu virüsün arkasında hangi güçlerin bulunduğunu anlamaya çalışmaktan hem bizler için hem de diğer insanlar için daha faydalı olabilir.

Nitekim kulaklarımızı asılsız ve kirli bilgilerle aşındıran birçok iletişim vasıtası, zihinlerimizi bulanıklaştırdığı için olaylara Müslümanca bakmanın önündeki en büyük engellerden biri olarak gözüküyor. En ufak bir dokunuşun bile bizleri korkuyla yüzleşmeye mecbur bıraktığı şu günlerde Tevbe suresinde geçen “Ey inananlar, size ne oldu da Allah yolunda cihada çıkın dendiği zaman olduğunuz yerde mıhlanıp kaldınız.” ayetindeki hitaba Mevla’nın bizleri dahil etmeyeceğinin elimizde hiçbir garantisi yok. Yerlerine mıhlanıp çakılanlardan olmamak için bir şeyler yapmamız gerektiğinin bilincinde olmamız başlangıç için oldukça önemli gözükmekte. Rabbimizin bu tür imtihanlarda bizden ne istediğini bilmeden hareket etmek bizleri Allah muhafaza bu kategorinin içerisine sokmak için yeterli bir sebep olacaktır.

Doğuştan sahip olduğumuz için alıştığımız birçok nimetin önemi bu günlerde belki de daha çok fark ediliyor. Birçok nimetin değerini virüs gelene kadar idrakten uzak bir görüntü çiziyorduk. Sıcak bir sohbetin, etrafımızda bulunan akraba ve dostlarımızın kıymeti kendini daha fazla hissettirmeye başlamışgözüküyor. Hatta hiçbir şey yapmadan rahat bir şekilde oturup nefes almanın bizler için ne kadar önemli bir nimet olduğu solunum cihazlarının korkunç görüntüsüyle zihinlerimizde karşılığını buluyor.

Nakşibendi tarikatının esaslarından olan “hûşder dem” vasıtasıyla nefesimizi terbiye etmeye bu günlerde oldukça ihtiyacımız bulunmakta. Aldığımız her nefeste gafletten uzak kalarak gaflet ile alınan her nefesin bereketsiz, nursuz ve bizler için huzursuz olduğunu bilmemiz, nefes nimetinin şükrünü yerine getirmek için atılacak ilk ve en önemli adım olsa gerek.

Kur’an’ın insanı vasıflandırırken ne kadar aceleci ve nankör olduğunu söylemesi virüs vasıtasıyla gelişen olaylarda bir daha kendini göstermişbulunuyor. Sadece Allah’ın elinde bulunan kâinatı vahşi bir şekilde sahiplenen insanoğlu virüsten kurtulmak için oldukça aceleci hareket ediyor. Bu virüsün tek çaresi olarak gördüğü aşıyı sabırsızla elde etmek için temennilerde bulunuyor. İşin diğer garip tarafı ise hükümetlerin aşıların üretimi hakkında keskin ve net bir şekilde tarih vermeleri olsa gerek.

Meryem suresinde geçen “Gâyba muttali' mi olmuş? Yoksa rahmanın huzurunda bir ahit mi almış?” ayeti fehvasınca davranan birçok devlet başkanı, kendi otoritesine toz kondurmamak için kendinden gayet emin konuşuyor. Halbuki nice azgın ve güçlü otoriteleri yerle bir eden Mevla’nın gücü akıllarının ucundan bile geçmemekte. Acziyeti hayatlarında tatmamışolmaları belki de onları bu konuma getiriyor bunu bilemeyiz. Ancak bize bildirilen bir şey varsa o da konuşma noktasında kendini ifade etmekte zorlanan, ayağı çıplak bir elçinin Mısır’ın firavunun hükümranlığına son vermişolmasıdır.

İnsanların kendilerine verilen nimetlere alışıp acziyeti tatmamaları onların nimetleri küçük görmelerine neden olabiliyor. Kur’an bu konuda her zaman bizleri sert bir şekilde uyarıyor. İnsanlarla bir arada yaşamanın ve sosyalleşebilmenin önemini belki de Musa peygamberin Kur’an da geçtiği üzere Samiriye söylediği şu sözler yansıtıyor “Mûsâ, “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!” diyeceksin. Samiriye verilen bu cezanın ağırlığı hastalandığında kendilerini karantina altına alan hastaların en fazla hissettikleri olgu olsa gerek. Ölümün bile bu yakınlaşma yasağını ortadan kaldırmadığını izole şekilde kılınan cenaze namazlarında hep bir şekilde müşahede etmekteyiz.

Tevbe suresinde savaştan geri kalanlar için indirilen şu ayetler “Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı.” Yeryüzünün bütün insanlık için daraldığı bu günlerde bizlere önemli mesajlar vermekte.

Savaştan geri kalan üç sahabe hakkında indirilen bu ayetler onların içerisinde bulunduğu ruh halini tasvir ettikten sonra bu tip durumlarda felâha ermek için bizleri Allah’a sığınmaya davet ediyor. Bu virüsün hangi ekonomiyi teğet geçeceğini bilmiyoruz ancak imanı ve ameliyle bütün bir şekilde yaşayan, onun buyruklarıyla dirilen Müslümanları teğet geçeceğini söyleyebiliriz.

Tarih kitaplarında acı bir şekilde yer alacak olan 2020 senesinin bir an önce bitip tükenmesini beklemek belki de biz Müslümanlara yakışmayacak bir eylem biçimi olacaktır. Şu an hepimizin bu musibete karşı Yakup peygamberin gözlerini açan gömlek gibi bir gömleğe ihtiyacımız bulunmakta. Yusuf’un gömleğinin kıssada geçtiği üzere “gömleği Yakup’un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı.” büyük kerametler göstermesi, Yakup peygamberin bu süreçte göstermişolduğu sabra, tevekküle ve Mevla’sına sığınmasına bağlı olduğunu unutmamız gerekmekte. Bir gömleğin görmeyen gözleri açmasının arkasında yatan manevi ruh halinden bihaber olmamamız gerekmekte.

Üzerimizdeki musibetten sadece aşı ile kurtulacağımızı düşünenlerin sadece gömleğe odaklandıklarını görmekteyiz. Sadece aşı diye kıvrananların Yakup peygamberin o gömlek gelene kadar ortaya koymuşolduğu ulvi davranışları idrak edemediklerini, gömleğin şifa olabilmesi için ne manevi bedeller ödendiğini anlamaktan aciz olduklarına şahitlik etmekteyiz.

Hepimizi maddi ve manevi olarak büyük bir imtihandan geçiren korona virüsünün en büyük mesajlarından birisi hiç şüphesiz Mevla’nın kâinatın işleyişine zaman zaman yapmışolduğu müdahalelere dikkat çekmesidir. Kâinata yapılan bu müdahalelerin kıssalarda geçtiği üzere tarihsel gerçeklikten yoksun olmamasıdır. Batı karşısında son üç asırdır Stockholm sendromu geçiren Müslümanların Kur’an da geçen kıssaların gerçekliğini tartışmaya açmaları, kıssaların mitoloji olarak gören anlayışın yirmi birinci yüzyılda kâinata karşı Mevla tarafından yapılan bu olağanüstü müdahaleyi nasıl yorumlayacakları merak konusu.

Fil kıssasında Ebabil kuşlarının taşımışolduğu taşları idrak etmekten aciz olan materyalist anlayışın sinelerinde bu olayın karşılığının tam olarak neye tekabül edeceği büyük sorusu işareti olarak gözükmektedir. Hepimizin kıssalarda geçen olağanüstü olayları virüs vasıtasıyla daha açık bir şekilde idrak etmesinde herhangi bir engel bulunmamakta. Bir sinekle Nemrudu yok eden, Ebabil kuşları ile evini koruyan, Musa peygamber ile koskoca Firavunu yok eden kudretin bizleri de helak etmek istediğinde arzu ettiği zaman hayatlarımıza dilediği şekilde son verebileceğini görmemiz gerekmekte. Efendimizin o güzel ağzından oldukça kısa ama büyük mesajlar içeren şu hadisini “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” her nefesimizde hissetmemiz gerekmekte. Dünyanın sadece oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bildiren Kur’an’a karşı tıkalı olan kulaklarımızı açmamız elzem hale gelmiştir.            

Bizleri gelecek korkusuyla etkisi altına almaya çalışan vahşi kapitalizmin bugün yine bu oyun vasıtasıyla hepimizin hassas noktalarına bastığını görmezden gelmememiz gerekiyor. Bu virüs karşısında ölüm korkusu ile bizleri korkuttuğunu görmekteyiz. Böyle bir korkuyu hissetmek bir mümine asla yakışmayacak bir davranışolduğundan dolayı ölüm korkusunun bizleri etkisi altına almaya çalışmasına asla izin vermemiz gerekmekte. Yaşatan, öldüren, güldüren ve ağlatan Mevla’mızın bu imtihanındaki sırlarını idrak etmeye çalışmak ve bu imtihanı kazanmak için harekete geçmek ölüm korkusunu atmak için elimizde bulunan iplerden biri olarak gözüküyor.            

Bu virüsün birçok alanda tartışmalara yol açtığına hep birlikte şahitlik etmekteyiz. Kimileri artık dünyanın eskisi gibi olmayacağını bildiriyor, kimileri virüsün kimi ülkelerin sonunu getirdiğini tartışıyor. Aslında oldukça birikim isteyen bu tartışmalar yerine kendi manevi hastalılarımızı tartışmamız hepimiz için daha faydalı gözükmekte.

Manevi hastalıklarımızı teşhis edip tanısını koymadığımız sürece maddi olarak ortaya koyacağımız bütün çözümlerin bizleri bir yerlere götüremeyeceği ortadadır. Nitekim şu an için hiçbir ülkenin sonu gelmese de işe gidemeyen işçisinden kirayı almaya devam eden ev sahibinin, işçileri ücretsiz izne çıkaran patronların, zorlu günlerde komşusunu gözetlemeyen Müslümanların maalesef manevi noktada sonlarının geldiğini hepimiz görüyoruz. Dediğim gibi bu seferlik büyük resme değil küçük resme odaklanabilirsek belki de hep beraber materyalist bir dünyadan bunalmışinsanlığa Müslümanlar olarak bir teklif uzatabiliriz.

YAZARLAR

KORONA

İdris ŞEKERCİ

28 ŞUBAT'IN SAHTE MAĞDURLARINI DA SAHTE KAHRAMANLARINI DA TANIYORUZ Devamı...

KORONA

Prof.Dr.Abdullah KAHRAMAN

Covid-19 Aşısı Üzerinden Medeniyet ve Uygarlık Farkı Devamı...

KORONA

Dr. Muhammad SAFAR د. محمد صفر

(3) خواطر رمضانية قرآنية Devamı...

KORONA

حسين الموسى

وجاء رمضان Devamı...

KORONA

Beytullah DEMİRCİOĞLU

Haydut Devlet İfadesi Devamı...

KORONA

Bayram KARA

AMERİKA YAZILARI-3 MASKE-DİN-BİLİM Devamı...

KORONA

Arslan ATEŞ

ETE KEMİĞE HAPSOLMAK Devamı...

KORONA

شهم الدين بلاحورلو

اليوم العالم الاسلامي يقف علي حافة الهاوية Devamı...

KORONA

Av. Mustafa KARAKAŞ

Anayasa Değişikliği, Yargı Tarafsızlığı Devamı...

KORONA

Mustafa KASADAR

Ar damarı çatlayanların alçaldıkça alçalmaları Devamı...

KORONA

Tuğba GÜNEY

KAYGI VE TEVEKKÜL Devamı...

KORONA

Dr.Ali İmran BOSTANCIOĞLU

Beşeri Sermayeden Etkin İstifadeye Dair Devamı...

KORONA

Dr. Metanet OĞUZ

İNSAN, ÖZ DEĞERLERİNİ NASIL BELİRLEMELİ? Devamı...

FOTO GALERİ

Time Alem © 2015 Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır.