KAYGI VE TEVEKKÜL

05-06-2021

3828 görüntülenme

KAYGI VE TEVEKKÜL

Yaşamakta olduğumuz pandami süreci bağlamında ilahi imtihanın yeni nesil sorularına tabi tutulduğumuz, 11 aylık maratonun en esaslı deneme sınavı olmakla birlikte öğrenci affı yasalarının da en kapsamalı şekilde devreye sokulduğu ve bu doğrultuda samimi bir tevbenin en az üç günahı sildiği Ramazan-I Şerif’te bol bol sabır ve nefs testi çözdüğümüz, bu ilahi sınavda bitiş çizgisinin nerede bitiş süresinin ne zaman olduğunu bilmediğimiz ama her an bitebileceği gerçeğinden duyduğumuz heyecanla da 1000 kat fazla bonus puan vaad edilen Kadir Gecesi’ni son bir gayretle, inşaallah, ihya edip cennet kontenjanından yer edinmiş olmanın ümidiyle bayram ettiğimiz bu dönemde “ Sizin en hayırlınız ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyendir.” hadis-i şerifi gereğince düşünerek LGS ve YKS’ye bakış açımızı yeniden değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Çünkü, her ne kadar bu sınavların çoğu kimselerce, tamamıyla dünya meşakkatlerinden olduğu farz edilip sadece dünyevi amaçlara hizmet ettiği zannediliyor olsa da “Dünya ahiretin tarlasıdır.” hadisi gereğince mü’minin, Rıza-i ilahi niyeti taşıması şartıyla, göstereceği her türlü çabanın, zorluklarına göğüs gereceği her türlü meşakkatin, gireceği her türlü sınavın aslında, yaratılış gayesinin tecellisi olan o büyük ilahi sınavı kazanma yolunda attığı büyük adımlar olduğunun farkındayız. Heleki, ilk emri “Oku!” olan ve elçisi “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.” buyuran bir dinin mensubuyken, inşaallah, daha yüksek ilim kapılarına anahtar olup devamında din-i İslam’a büyük hizmetlere zemin hazırlayacak bu sınavlar, biz Müslümanlar için yalnızca dünyevi mertebelerin değil aynı zamanda manevi miracımızın da vesileleri konumundadır. Bu bağlamda, Tevbe Sûresi 20. âyet gereğince “asıl başarı sahiplerinin iman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla Allah için cihat eden kimseler” olduğu ilahî bilgisinden hareketle, bugünün en büyük cihat meydanının ilim meclisleri, en güçlü cihat silahınınsa kalem olduğu bilinciyle hareket ederek, bu düsturdan hareketle gerek LGS gerekse YKS’deki başarımızı arttırmak adına azami çaba göstermemiz gerektiği aşikardır. Ancak, hem öğrencilerde hem de ebeveynlerinde sıklıkla gözlemlediğimiz aşırı kaygı ve stres hali, sürece ve sonuca oldukça olumsuz yansımasının ötesinde, ne denli Müslümanca bir duruş, ne denli tevekkülî bir haldir? Hatırlamamız gereken ilaç niteliğinde bir gerçek vardır ki,her konuda olduğu gibi sınav ve başarıya yönelik duyulan heyecan, stres ve aşırı kaygının devası da yine Allah kelamı ile bizlere bahşedilmektedir: Bir taraftan “İnsan ancak çalıştığının karşılığına sahip olur. Onun çalışması şüphesiz ki görülecek ve karşılığı ona tastamam verilecektir.” âyeti, diğer taraftan “Allah bize vekil olarak yeter, O ne güzel mevladır, O ne güzel yardımcıdır.” âyetleri ve bu şuurdan aldığımız güç, her türlü sınav ve gelecek kaygısının üstesinden gelmemiz adına iman etmiş ve teslim olmuş gönüller için fazlasıyla açık bir reçete mahiyetindedir. Rabbimiz buyuruyor ki “ Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.” Yani diyor ki rızkın mülkü bendedir ve size verecek olan benim. Ve bunu diyen Allah aynı zamanda Rezzak olan, Mukît olan, Vehhab olan, Râfî olan, Mukaddim olan, Rahmân ve Rahîm olan Allah. Öyleyse bu denli rızık ve başarı kaygısı çekmemizin anlamı ne? Zannediyorumki böylesine endişe dolu ve depresif olmamızın en temel sebebi inandığımızı iddia ettiğimiz Allah’a yeterince teslimiyet göstermiyor oluşumuz. Elbette burada kuru bir teslimiyetten değil, tevekkülî bir teslimiyetten bahsediyoruz. Yani elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra takdiri Allah’a bırakma ve o takdir-i ilahiden tüm benliğimizle razı olma hali. Evet, süreçte aksiliklerle, hiç beklemediğimiz olumsuzluklarla karşılaşabileceğimiz ihtimali de hayata dairdir. Diyelim ki elimizden geleni yapıp çok sıkı çalıştık lakin sınav esnasında aklımıza dahi gelmeyen türlü sebeplerle sonuç istediğimiz gibi olmadı. Örneğin sınavın ortasında acilen lavaboya gitmemiz gerekti ve sınavı bırakmak zorunda kaldık ya da sınav esnasında dışarıdan öyle çok ses geldi ki bir türlü konsantre olamadık ya da öyle çok heyecanlandık ki elimiz ayağımıza dolaştı, bildiğimizi de unuttuk ya da sınavdan çok kısa bir zaman önce bir yakınımızı kaybettik... ki bunlar hep yaşanmış tecrübelerdir ve başarısız olduk. İşte teslimiyet tam da bu noktada “Her şerde bir hayır vardır.” âyetini yaşamaktan geçiyor. Düşünelim, şayet Hz Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atılmasaydı Mısır’da bakan olabilecek miydi? Demek ki bazen vezir olabilmek için önce rezil olmak gerekiyor. Allah onun için şimdi böyle takdir ediyor. Ah buna bir teslimiyet gösterebilsek, ah keşke Müslüman ismimizin gereği şekilde davranabilsek, ne stres kalacak ne de kaygı! Kısaca diyebiliriz ki, İslâmî açıdan kaygıyı ele alacak olup Müslümanca bir bakış açısıyla konuya yaklaştığımızda, her türlü kaygının panzehirinin tevekkül ve teslimiyet olduğunu net bir şekilde söyleyebilmemiz mümkündür. İlmin değerini, teslimiyetin lezzetini idrak edenlere ne mutlu!