Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

27-10-2015

3414 görüntülenme

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

 

 

 

Beytullah DEMİRCİOĞLU

 

 

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor

Türkiye’de kamuoyu seçimlere kilitlenmiş durumda. 7 Haziran’a kadar da içerdeki gündemi seçim süreci belirlemeye devam edecek kuşkusuz. Seçim sonuçlarının parlamentoya nasıl yansıyacağı büyük bir heyecanla bekleniyor. Dış gündemde ise yine yakın coğrafyamızdaki gelişmeler ön planda. Özellikle Sünni-Şii gerginliği konuşulup, tartışılmaya devam ediyor. Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin yapılan analizlerin göbeğindeki konu sürekli tırmanışta olan mezhebi gerginlik…

Bu bağlamda Yemen’de Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılan ve adına “Kararlılık Fırtınası” adı verilen operasyonların hangi yöne evrileceği oldukça önemli… Suudi Arabistan’ın Yemen’deki hava saldırılarını derhal durdurmasını isteyen İran Kara Kuvvetleri Komutanı Purdestan’ın“Aksi takdirde yıkıcı bir karşılık vereceklerini” açıklaması Riyad ile Tahran arasındaki gerilimi göstermesi açısından önemli. Askeri harcamaların bir çok bölgede düşerken Ortadoğu’da yükseldiğini, savunma bütçesini en fazla artıran ülkenin Suudi Arabistan olduğunu ve İran’ın dini lideri Hamaney’in de “Orduyu güçlendirin” talimatı verdiğini bu arada hatırlatmış olalım…

Öte yandan İran ile Batı arasında gerçekleşen uzlaşının nereye varacağı merakla bekleniyor. Tabi bu yeni sürecin bölgedeki dengeleri nasıl etkileyeceği sorusu da oldukça önemli. Bu meyanda Batı dünyasının Sünni-Şii ayrışmasında nerede durduğu meselesi ve başta ABD’nin ikircikli politikaları yoğun bir biçimde sorgulanıyor ve tartışılıyor…

Evet, günden güne tırmanan mezhep gerginliği bölgenin en önemli problemi olmayı sürdürüyor. Lübnan’dan Suriye’ye, Irak’tan Yemen’e çok geniş bir coğrafyada artan Şii etkisi Arap dünyasını teyakkuza geçirmiş durumda. Bölgedeki stratejik boşluğu doldurmada çok ciddi mesafe kat eden İran’a karşı başını S. Arabistan’ın çektiği Sünni Arap ülkeleri yoğun bir arayış içerisinde. Arap ülkelerinin bölgedeki en önemli müttefiki ABD’nin İran ile yaşadığı bahar havası Arap başkentlerini kaygılandıran bir başka endişe kaynağı. Washington yönetiminin çift taraflı oynadığı endişesini sonuna kadar yaşıyor Arap dünyası. Bölgedeki tırmanan mezhep gerginliğinin en son çatışma alanı evet Yemen. “Kararlılık Fırtınası”na İran yönetimi oldukça sert açıklamalarla tepki gösteriyor. Ancak Tahran’dan gelen sert açıklamalara rağmen aslında İran’ın Yemen ile Arap milletinin dikkatini dağıttığı iddia ediliyor.

Ortadoğu’nun önde gelen gazetecilerinden Vadah Khanfar’a göre; “Irak Arap coğrafyasının kalkanı, Suriye beynidir. Bu ikisi kaybedilirse, bölgedeki stratejik dengelerde, yıllarca onarılmayacak bir hasar oluşur. Yemen önemli ama orada çok fazla zaman kaybetmeye gelmez. Asıl cephe Irak ve Şam. Ortadoğu’da dengelerin bozulmaması için bu ülkelerin İran hegemonyasına girmemesi gerekiyor.” Vadah’ın bahsettiği stratejik dengelerde yıllarca onarılamayacak hasar ne olabilir sorusu bir tarafa, gerçek olan şu ki bölgenin asıl kaybedeni hep insan unsuru oluyor. Bölge insanının yaşadığı dram gerçekten korkunç boyutlara taşınmış durumda. Irak ve Suriye’nin ardından Yemen’de de insani dram her geçen gün derinleşiyor. Stratejik dengeler, siyasi çıkarlar, etnik-mezhepsel aidiyetler ön planda tutuldukça da bölge insanı ve dolayısıyla ümmet kan kaybetmeye devam ediyor ne yazık ki…

Yemen’de ne İran ne de S. Arabistan kazanamayacak. Bu gerçek pek çok analizci tarafından paylaşılıyor. Yemen’in asli unsuru olan Husilerin ortadan kaldırılamayacağı, İran’ın Ortadoğu’nun dört bir tarafındaki savaşta var olmasının zorluğu, ekonomik gücünün buna yetmeyeceği gibi gerçekler göz önüne alınarak bu tespitler yapılıyor. Özellikle Yemen’de soruna diyalog yoluyla siyasi çözüm bulunması şart. Ama nasıl? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ay gerçekleştirdiği İran ziyareti oldukça önemliydi. İslam dünyasındaki mezhep gerilimine dikkat çeken Erdoğan, "Beni ne Şia ilgilendirir, ne Sünni ilgilendirir.

Beni Müslüman ilgilendirir. İnsan yaratılmışların en şereflisidir.” şeklindeki açıklamasıyla Ortadoğu’da akan kana, ölüme hep birlikte son verilmesi konusunda oldukça önemli mesajlar verdi. Erdoğan’ın Tahran ziyaretinde Yemen’de yaşanan kriz, görüşmelerin ana konularından biriydi. Yemen’de barış ve istikrarın sağlanması için iki ülke arasında ortak çalışma yapılması konusunda mutabık kalındığı açıklansa da bu ortak çalışmanın sonuçları henüz görülebilmiş değil. Bunda da İran’ın tıpkı Suriye ve Irak politikalarında olduğu gibi pozisyonunu değiştirmemede kararlı olmasının etkili olduğu belirtiliyor. Sonuç olarak gelinen nokta itibariyle Irak ve Suriye’de olduğu gibi Yemen’de de barışın öyle kolay kolay tesis edilemeyeceğini söylemek zorundayız. Çünkü hesap içinde o kadar çok hesap var ki! Koltukları sağlama alma, halkların iradesinin önüne geçebilme, dengeler adına darbecileri koruma, mezhep ve milliyetçi kaygılardan ümmetin selametine ilişkin kaygı ve endişelere sıra gelmiyor ne yazık ki.

Hal böyle olunca da bölgeye barışın gelmesi zorlaştıkça zorlaşıyor. Acı ama gerçek olan bu… İsrail’in Jandarması Sisi’nin Hukuk Cinayetleri Sancılı Ortadoğu coğrafyasının en sıkıntılı ülkelerinden Mısır’da ise hukuksuzluk, darbeden bu yana en önemli gündem maddesi olmayı sürdürüyor… İroni bu ya Yemen’de darbeci Husilere karşı düzenlenen “Kararlılık Fırtınası” operasyonunda darbeci Sisi aktif rol üstlenmiş durumda. O Sisi’nin cunta mahkemeleri ise uluslararası toplumun gözünün içine baka baka idam kararları vermeye devam ediyor. Darbeden bu yana verilen yüzlerce idam kararına ilişkin ne Batı’dan ne Doğu’dan çıt yok…

Bu arada Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, Kahire'de yargılandığı mahkeme tarafından 2012'de protestocuların ölümünden sorumlu olduğu gerekçesiyle 20 yıl hapis cezasına çarptırıldığını belirtelim. Mursi hakkında 2013 yılında ordu tarafından görevden el çektirildikten sonra birçok dava açılmıştı. Bu davaların birçoğunda idamı istenen Muhammed Mursi, yabancı güçler adına casusluk yapmak ve cezaevinden firar gibi çeşitli suçlardan da yargılanıyor. Bu davalara ilişkin kararların önümüzdeki ay açıklanması bekleniyor… Darbe yönetimi sadece kendi halkına kan kusturmuyor. Komşusu Gazze’deki Filistinlilerin can damarlarını kesiyor. Gazzelilere yönelik zulümde İsrail ile yarışıyor bir başka deyişle. Gazze’nin can damarları olan tünelleri tamamen ortadan kaldırarak İsrail’in jandarmalığını üstlenen Sisi yönetimi bu konuda işini oldukça sıkı tutuyor.

Tünellerin yeniden inşasını önlemek amacıyla yeni bir yasa çıkartan Sisi yönetimi, yasa ile sınır bölgelerinde tünel kazan, kazıldığını bilen ve tünelden geçenleri müebbet hapis cezası ile cezalandırmayı tasarlıyor. Hatırlanacağı üzere İsrail ablukası altındaki Gazze’de demokratik seçimle işbaşına gelen HAMAS’ın yönetimi devralmasının ardından, 2007 yılında Mısır-Gazze arasındaki Refah Sınır Kapısı ticari geçişler için kullanıma kapatılmıştı. İsrail ablukası ve söz konusu sınır kapısının kapatılması nedeniyle Filistinliler, temel ihtiyaçlarını giderebilmek için tünellere yönelmişti. Irak-Suriye ve Göçmen Dramı Kan gölüne dönen Irak ve Suriye’de ise DAİŞ yine gündemi belirleyen baş aktör konumunda. Şii milis güçlerinin desteğini arkasına alan Irak ordusu nispi başarılarına rağmen DAİŞ karşısında tam olarak bir üstünlük sağlayabilmiş değil. Kaosun dip yaptığı Irak’ta değişen şey sadece istatistikler velhasıl… Benzer bir durum Suriye’de yaşanıyor. Ancak rejimin kan kaybetmeye devam ettiği çok daha net görülebiliyor. Sonuç itibariyle Irak ve Suriye’si ile… Son sürat Suriyeleşme yolunda giden Yemen’i ile… İç savaşın kasıp kavurduğu Libya’sı ile…

Ortadoğu’nun içler acısı durumu her geçen gün daha da dramatik bir hale alıyor. Vahşetin, zulmün, terörün kasıp kavurduğu bu coğrafyadan kaçıp kurtulmak bölge insan için artık tek çıkış yolu olarak görülüyor. Devlet terörü ile örgüt terörü arasına sıkışmış, vekâlet savaşlarının merkez üssü haline gelen coğrafyanın halkları yerlerini yurtlarını terk ediyorlar. Güvenli bir bölgeye ulaşmak uğruna bir çoğunun tercih ettiği ölümcül yolculuklar ise çoğu kez dramatik bir sonla nihayete eriyor. Akdeniz’deki katliam boyutuna varan göçmen faciaları son dönemin en dikkat çeken gelişmeleri olarak karşımızda çıkıyor.

Özellikle geçen ay bir hafta içinde bin beşyüze yakın göçmenin, umuda yolculukları dramatik şekilde son buldu. Küçük teknelerle, botlarla çıkılan umuda yolculuklarda tek seferde 900 kişi, 400 kişi, 700 kişi boğularak can verdi. Son üç yılda 6 bin son 10 yılda ise Akdeniz sularında boğularak ölen mültecilerinin sayısı ise 25 bini geçtiği belirtiliyor. Bu dramatik tablonun en büyük müsebbibi ise Avrupa’da artışa geçen yabancı düşmanlığı ve ırkçı göçmen politikaları gösteriliyor. AB’nin maliyetli olduğu gerekçesiyle ortak kurtarma operasyonlarını askıya almasının ölümleri artırdığı ifade ediliyor. Malta Başbakanı durumu “soykırım” olarak niteliyor. İtalya’nın BM’deki temsilcisinin itirafı da en az o kadar endişe verici: “Birçok Avrupa ülkesindeki siyasi söylem aşırıcı ve sorumsuz. AB mülteciler için güvenli yollar yaratmak yerine onların nasıl durdurulacağını önemsiyor.” İşte bu tıynetteki Avrupa’nın bugün savaştan kaçmış 2 milyonu geçkin Suriyeliyi misafir eden Türkiye’yi insan hakları konusunda sığaya çekmesi gerçekten çok gülünç.

O Avrupa’nın tamamı sadece 130 bin Suriyeliyi ancak ülkelerine kabul etmiştir. Onların da büyük bölümünü diplomalarına bakıp seçerek almıştır. Bu Avrupa’nın Türkiye’ye insan hakları dersi vermeye kalkmasını kabullenmek mümkün mü? Soykırım Endüstrisi Dünya gündeminde Türkiye ile alakalı bir diğer gelişme ise hiç kuşkusuz 1915 olayları etrafında cereyan eden gelişmeler oldu. Bu yıl 1915 olaylarının yüzüncü yılı münasebetiyle Ermeni lobisinin özellikle Batı dünyasında yoğun bir çalışma içinde olacağı biliniyordu. Dolayısıyla bu meyanda Batı cenahından Türkiye’yi kızdıracak bir takım atraksiyonların sudur etmesi çok da sürpriz olmadı denebilir. Ancak bu atraksiyonun Hıristiyan dünyasının en üst dini merciinden gelmesi çarpan etkisi yapması nedeniyle gündemi bir hayli meşgul etti.

Önce Katoliklerin ruhani lideri Papa, ardından da Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarına ilişkin Ermeni tezlerine denk düşen bir takım açıklamalarda bulundu. Papa’nın açıklaması ve AP raporuna Türkiye çok sert tepki gösterdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu; "Tarihi tartışmaları açarsak bundan en fazla utanç duyacak unsurlar Avrupa içindeki unsurlardır; Engizisyon mahkemeleri ve Avrupa'dan kaçan Yahudilere kucak açan Türkler olmuştur. Dış faktörler olmasaydı, 1915 olayları yaşanmamış olacaktı. Acıları tek taraflı okumak sayın Papa'ya ve makamına yakışmamıştır. Yükselen ırkçılığa prim veren bir açıklama olmuştur” ifadeleriyle tepkisini ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Avrupa Parlamentosu ne karar alırsa alsın bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar. Türkiye'nin vebali yok.” diyerek tepkisini gösterdi. Yoğun tepkilere neden olan her iki çıkışın ardından ABD Başkanı Obama’nın ne diyeceği merak konusuydu. Yazımızı kaleme aldığımız sırada henüz Obama’nın açıklaması gerçekleşmemişti.

Papa ve Avrupa Parlamentosu’na yönelik tepkiler sadece siyasetçilerle sınırlı değildi. 100 yıl öncesi değil daha dün sayılabilecek geçmişte yaşanan soykırımlara neden soykırım denilmediği soruldu. Başta ABD, İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, Rusya ve Almanya olmak üzere birçok Hristiyan ülkenin, dünyanın dört bir yanında yaptığı soykırımlar hatırlatıldı. Haçlı Seferleriyle oluk oluk dökülen kanlar hatırlatıldı… 75 milyon Kızılderili’nin nasıl öldürüldükleri soruldu. 750 bin iken, 15 yıl süren İngiliz katliamının sonunda sayıları 31 bine düşen Aborjinlerin yaşadıkları gündeme getirildi… Atom bombası ile yerle bir edilen Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki’de katledilen onbinler, yüzbinler, Bosna, Ruanda soykırımları hatırladı.

Myanmar’da Budistlerin vahşetine maruz kalan Müslümanlar hatırlatıldı… Haçlı seferlerinden, kolonizasyon sürecine kadar savaşla, zorbalıkla, asimilasyonla Hıristiyanlığı yan yana getirmiş Papalığın Türkiye’ye hesap sormasının absürtlüğü sorgulandı… Bugünden misaller verildi. 2003 yılındaki Irak müdahalesinden sonra bölgede 2 milyon insanın öldüğü hatırlatıldı. Sadece son üç yılda Suriye’de 310 bin kişinin katledildiği söylendi. Neden tüm bu soykırımlar, “soykırım” değil de 1915’de yaşanan olaylarda Türklerin değil de sadece Ermenilerin yaşadıkları acılar “soykırım” olarak nitelendirilmeliydi?

Neden Rusya’nın 1 milyon Kırım Tatarını zorla yurdundan çıkarması, 1944’te bütün Çeçenler’i trenlere doldurup Sibirya ve Orta Asya’ya sürmesi soykırım değil de Ermenilerin yaşadıkları “soykırım” olarak tanımlanır sorusu haklı olarak soruldu. Tarih boyu yaşanan acılar tanımlanırken sergilenen çifte standart Vatikan’ın, Papa’nın, Avrupa Parlamentosu ve tüm Hıristiyan dünyasının yüzüne çarpıldı. Ama her zaman olduğu gibi yine pişkinliğe vurdular. Aslında dertleri Ermenilerin neler yaşadıkları değildi. Dertleri, Türkiye düşmanlığı idi. Ermeniler de bahanesi… Bu da bize hiç şaşırtmadı doğrusu…

YAZARLAR

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

حسين الموسى

وجاء رمضان Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Dr.Ali İmran BOSTANCIOĞLU

Beşeri Sermayeden Etkin İstifadeye Dair Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Dr. Metanet OĞUZ

İNSAN, ÖZ DEĞERLERİNİ NASIL BELİRLEMELİ? Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Mustafa KASADAR

Ar damarı çatlayanların alçaldıkça alçalmaları Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Dr. Muhammad SAFAR د. محمد صفر

(3) خواطر رمضانية قرآنية Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Şahmettin BALAHORLU

ÜSKÜP (SKOPJE) / KUZEY MAKEDONYA Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Beytullah DEMİRCİOĞLU

Haydut Devlet İfadesi Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Bayram KARA

AMERİKA YAZILARI-3 MASKE-DİN-BİLİM Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Arslan ATEŞ

ETE KEMİĞE HAPSOLMAK Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

İdris ŞEKERCİ

28 ŞUBAT'IN SAHTE MAĞDURLARINI DA SAHTE KAHRAMANLARINI DA TANIYORUZ Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Tuğba GÜNEY

KAYGI VE TEVEKKÜL Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Av. Mustafa KARAKAŞ

Anayasa Değişikliği, Yargı Tarafsızlığı Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

شهم الدين بلاحورلو

اليوم العالم الاسلامي يقف علي حافة الهاوية Devamı...

Mezhebi Kaygılardan Ümmetin Kaygılarına Sıra Gelmiyor…

Prof.Dr.Abdullah KAHRAMAN

Covid-19 Aşısı Üzerinden Medeniyet ve Uygarlık Farkı Devamı...

FOTO GALERİ

Time Alem © 2015 Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır.