Türkiye ile İsrail ilişkilerindeki gerilim sona mı eriyor? Pragmatik ve gerçekçi bir lider olan Erdoğan, Türkiye'nin resmi pozisyonunu hızla İsrail'e göre ayarladı. Tel Aviv'e karşı sık sık kamuoyunda eleştirilen saldırgan bir tavırdan, Ankara artık zarar görmüş bağları yeniden kurmak için uzlaşmacı bir tutum benimsedi.

Türkiye ile İsrail ilişkilerindeki gerilim sona mı eriyor? Pragmatik ve gerçekçi bir lider olan Erdoğan, Türkiye'nin resmi pozisyonunu hızla İsrail'e göre ayarladı. Tel Aviv'e karşı sık sık kamuoyunda eleştirilen saldırgan bir tavırdan, Ankara artık zarar görmüş bağları yeniden kurmak için uzlaşmacı bir tutum benimsedi.

Geçtiğimiz on yılın başlangıcı, İsrail-Türkiye ilişkileri açısından umut vaat etmekten başka her şeydi.

Mayıs 2010'daki ölümlerle sonuçlanan Mavi Marmara olayının ardından, Ankara ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler kötüleşmeye devam etti ve Ankara'nın İsrail büyükelçisini sınır dışı etmesiyle 2018'de en düşük noktaya ulaştı.

Ancak, akışkan bir jeopolitik manzaranın ortasında Orta Doğu'da yaşanan hızlı değişikliklerle Türkiye, konumunu İsrail ile de dahil olmak üzere bölgede daha esnek bir politika ve yeni ortaklıklar arayışına adapte edebilir.

İsrail-Türkiye ilişkileri nasıl çıkmaza girdi?

31 Mayıs 2010'da İsrail komandoları Mavi Marmara'yı İsrail kıyılarından yaklaşık 70 deniz mili uzakta baskın düzenledi. Türk gemisi, Filistin halkına insani yardım sağlamak için Gazze'ye giden altı gemilik bir filodaki öncü gemiydi.

Baskın sonucunda dokuz Türk uyruklu öldürüldü (Baskında ağır yaralanan bir kişinin daha 4 yıl süren komanın ardından 2014 yılında ölümüyle, toplam ölü sayısı 10'a yükselmişti-editörün notu) ve bu İsrail-Türkiye ilişkilerinin bozulmasında önemli bir dönüm noktası oldu. Ancak şiddetli siyasi tepkilere ve sert söylemlere rağmen iki ülke arasındaki diplomatik ve ticari bağlar büyük ölçüde devam etti.

Bunların hepsi sekiz yıl sonra, Trump yönetiminin ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararından kısa bir süre sonra değişti. Kudüs'ün Filistin davası açısından istisnai önemi, işgal altındaki Filistin topraklarında acımasız bir İsrail tepkisini tetikleyen kitlesel gösterilerilere sebep oldu.

Gazze'de İsrail güçleri protestolar sırasında bir günde 60'tan fazla Filistinliyi vurarak öldürdü, bu da uluslararası kınamaya yol açtı. Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'i "apartheid devleti" olarak adlandırması ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yu kişisel olarak eleştirmesiyle bu duruma kararlı bir şekilde karşı çıktı.

Aynı zamanda Türk hükümeti İsrail büyükelçisini Ankara'dan ihraç etti ve bu da İsrail'i Kudüs'teki Türk Konsolosluğu’na aynı şeyi yapmaya sevk etti. Bu hamleler ikili ilişkileri yenilenmiş, daha sert bir diplomatik durma noktasına getirdi, ancak kritik bir fark vardı; bu kez Türkiye-İsrail ticari ilişkileri üzerinde ciddi bir etki yaratmıştı.

Sadece iki ülke arasındaki ticarette gerileme belirtileri görülmekle kalmadı, aynı zamanda İsrail, Türkiye ile potansiyel bir doğalgaz boru hattı projesi hakkındaki görüşmeleri bir kenara bırakarak bölgesel politikasını yeniden düzenledi.

Tel Aviv, bunun yerine yavaş yavaş Ankara'nın Yunanistan ve Kıbrıs gibi düşmanlarına yöneliyor ve 2020'nin başlarında her iki ülke ile 6 milyar Euro'luk bir EastMed boru hattı projesi anlaşması imzaladı. Geçen yıl Eylül ayında EastMed Gaz Forumu'nun (EMGF) kurulması ve Türkiye kulüpten çıkarılması, Ankara'nın  ekonomik çıkarlarının tehlikede olduğunu açıkça gösterdi.

Bölgesel hedefler

Bu gelişmeler, Erdoğan'ın Türk dış politika stratejisinin önemli ölçüde genişlediği bir dönemde geliyordu. AK Parti iktidarının ilk yıllarının aksine, cumhurbaşkanının önceliğinin Türkiye ekonomisini yeniden yapılandırmak ve kendi müstahkem mevkisini sağlamlaştırmak olduğu 2010'larda ve özellikle 2015'ten sonra Erdoğan, Türkiye'nin uluslararası ayak izini kararlı bir şekilde genişletmek için mücadele ediyor. 

Türkiye'nin kilit bir bölgesel oyuncu olarak yeniden ortaya çıkışı, Ankara'nın Suriye savaşına müdahil olmasından Libya ve Dağlık Karabağ'a müdahalesine kadar olan Ortadoğu'da açıkça hissediliyor.

Türkiye'nin yarattığı etkinin temel özelliği, Erdoğan'ın kendisini Müslüman dünyasının bir savunucusu olarak sunması ve gözlemcilerin Ankara'nın dış politika stratejisinin hem "pan-İslamizm" hem de "neo-Osmanlı" duyguları tarafından yönlendirildiğini açıklaması oldu.

Türk-İsrail hesaplaşmasının tam olarak uyduğu yer burasıdır. Tel Aviv ile aralarındaki bağ bilindiği üzere çoğu Arap lider için çetin ceviz olmuştur ve bu, İsrail'in askeri işgali altındaki Filistinlilerin bastırılmasıyla kalıcı olarak beslenen siyasi bir meydan okuma halini almıştır. Ancak geçen yıl yaşanan gelişmeler bu anlatıya meydan okudu.

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan arasındaki resmi bağların kurulması yeni bir bölgesel durum yarattı. Hem Abu Dabi hem de Manama'nın Suudi Arabistan'dan büyük ölçüde etkilendiği düşünüldüğünde, anlaşmalar neredeyse kesin olarak Riyad'ın onayıyla ilerledi.

En kutsal iki İslami mekana, Mekke ve Medine'ye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan, bilindiği üzere dünya çapında en etkili Sünni güç olmuştur. Riyad'ın dolaylı olarak normalleşme anlaşmalarını 'meşrulaştırması', Erdoğan'a Müslüman dünyasının ana koruyucusu olarak, bu gelişen boşluğu doldurma fırsatı sunuyor gibi görünüyordu.

Türkiye, İsrail ile de dahil olmak üzere bölgede daha esnek bir politika ve yeni ortaklıklar arayışına girebilir.

Ankara sürekli değişen durumlara uyum sağlıyor

Uluslararası siyasetin ve dış ilişkilerin temel özelliklerinden biri, akışkan olmaları ve sürekli değişmeleridir. Katar ile KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) arasında, büyük ölçüde Doha'nın şartlarına göre gerçekleşen yakınlaşma, Ankara için endişe vericiydi.

Dahası, BAE ve Bahreyn'in Tel Aviv ile yaptığı normalleşme anlaşmalarının ardından Arap dünyasındaki sınırlı tepki, İsrail-Filistin çatışmasının uluslararası siyasi gündemi önceki on yıllarla aynı ölçüde dikte etmediğini gösteriyor.

Pragmatik ve gerçekçi bir lider olan Erdoğan, Türkiye'nin resmi pozisyonunu hızla İsrail'e göre ayarladı. Tel Aviv'e karşı sık sık kamuoyunda eleştirilen saldırgan bir tavırdan, Ankara artık zarar görmüş bağları yeniden kurmak için uzlaşmacı bir tutum benimsedi.

Türk cumhurbaşkanı, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'deki mevcut gidişat göz önüne alındığında, sıfır toplamlı bir stratejinin Türkiye için çok riskli olabileceğini artık anlıyor. Bu anlamda, gelecekte sürekli değişen jeopolitik koşullara yanıt olarak Türk dış politikasında daha fazla beklenmedik değişikliklerin görülmesi beklenebilir.


Alex Kassidiaris tarafından kaleme alınıp The News Arab'da yayınlanan makale, Kübra Arık tarafından Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir.

YAZARLAR

حسين الموسى

وجاء رمضان Devamı...

Dr. Muhammad SAFAR د. محمد صفر

(3) خواطر رمضانية قرآنية Devamı...

شهم الدين بلاحورلو

اليوم العالم الاسلامي يقف علي حافة الهاوية Devamı...

Prof.Dr.Abdullah KAHRAMAN

Covid-19 Aşısı Üzerinden Medeniyet ve Uygarlık Farkı Devamı...

Bayram KARA

AMERİKA YAZILARI-3 MASKE-DİN-BİLİM Devamı...

Arslan ATEŞ

ETE KEMİĞE HAPSOLMAK Devamı...

Av. Mustafa KARAKAŞ

Anayasa Değişikliği, Yargı Tarafsızlığı Devamı...

Tuğba GÜNEY

KAYGI VE TEVEKKÜL Devamı...

Dr.Ali İmran BOSTANCIOĞLU

Beşeri Sermayeden Etkin İstifadeye Dair Devamı...

İdris ŞEKERCİ

28 ŞUBAT'IN SAHTE MAĞDURLARINI DA SAHTE KAHRAMANLARINI DA TANIYORUZ Devamı...

Dr. Metanet OĞUZ

İNSAN, ÖZ DEĞERLERİNİ NASIL BELİRLEMELİ? Devamı...

Mustafa KASADAR

Ar damarı çatlayanların alçaldıkça alçalmaları Devamı...

Beytullah DEMİRCİOĞLU

Haydut Devlet İfadesi Devamı...

FOTO GALERİ

Time Alem © 2015 Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır.