Latin Amerika ülkeleriyle diplomatik ilişkilerimizin 70. yılı ve açılım politikamız

Latin Amerika ülkeleriyle diplomatik ilişkilerimizin 70. yılı ve açılım politikamız

Türkiye’nin, dünyanın hiçbir köşesini ne siyasi ne ekonomik ne de toplumsal olarak ihmal etme lüksü var. Nüfusları, doğal kaynakları, ekonomik büyüklükleri itibarıyla Latin Amerika ülkeleri dünyadaki öncelikli hedeflerimizden biri olmayı hak ediyor.

Tam 70 yıl önce bugünlerde Türkiye Cumhuriyeti Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek üzere çok önemli bir girişimde bulunarak o dönem henüz diplomatik münasebetleri bulunmayan 13 bölge ülkesiyle ilişki tesis edilmesi için ilk adımı atmıştı. 1945 yılından itibaren Latin Amerika’da mukim dört büyükelçimiz (Meksika, Brezilya, Arjantin ve Şili), Birleşmiş Milletler (BM) daimi temsilciliğimiz ve dışişleri bakanlığımız bünyesinde gerçekleştirilen çok sayıda yazışma, istişare ve değerlendirmenin sonucu olarak, 21 Eylül 1950 tarihinde yayımlanan iki Bakanlar Kurulu kararıyla birçok Latin Amerika ülkesiyle devletimiz arasında diplomatik ilişki kuruldu. Bu çerçevede, 3/11858 sayılı karar uyarınca Santiago (Şili) Büyükelçimiz Bedri Tahir Şaman memleketimizi Bolivya, Kolombiya, Ekvador ve Peru devletleri nezdinde temsile memur edildi. Aynı şekilde Meksika Büyükelçimiz Vedit Uzgören de Kosta Rika, Küba, El-Salvador, Honduras, Panama, Dominik Cumhuriyeti ve Nikaragua devletleri nezdinde ülkemizi temsille görevlendirildi. Bu ülkelerin yanı sıra, günümüzde dünya kamuoyunu sık sık meşgul eden Venezuela ile de ilişkilerimizin aynı yıl tesis edildiği her iki ülke tarafından kabul edilmekte.

Aradan geçen 70 yılda Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerimiz gelişti ve 1950 yılında bölgede yerleşik dört büyükelçiliğimiz bugün itibarıyla on altıya, temsilcilik sayımız ise Sao Paulo başkonsolosluğumuzla birlikte on yediye yükseldi. Bu yaygın temsil ağı hiç şüphesiz 2000’li yıllar sonrasında devletimiz tarafından yürütülen Latin Amerika açılım politikasının bir sonucudur. Artan ilişkilerimiz bir yandan çok yönlü, aktif ve etkin bir dış politika yürütmemize katkıda bulunurken, diğer taraftan ticari ve kültürel birçok avantajı da beraberinde getiriyor. Halihazırda Meksika, Guatemala, Kosta Rika, Panama, Küba, Dominik Cumhuriyeti, Trinidad ve Tobago, Kolombiya, Venezuela, Paraguay, Brezilya, Arjantin, Şili, Peru, Bolivya ve Ekvador’da yerleşik büyükelçiliklerimiz bulunuyor ve anılan temsilciliklerimizin akredite oldukları ülkeler de hesaba katıldığında, 33 bölge ülkesinde etkili bir temsil yürütülmekte. İlgili karar alma mekanizmaları tamamlanan ve 2021 yılında açılışlarının yapılması öngörülen Uruguay ve El Salvador büyükelçiliklerimiz de hizmete girdiğinde, bölgedeki varlığımızın ve etkinliğimizin dünya çapında dikkat çekecek düzeye geleceği açık.

Latin Amerika bölgesi ABD-Meksika sınırından Güney Amerika’nın en güneyinde bulunan Macellan boğazına ve Tierra del Fuego adasına kadar uzanan ve bünyesinde Kuzey, Orta ve Güney Amerika toprakları ile Karayipler bölgesini barındıran çok geniş bir toprak parçasını kapsıyor. Yirmi milyon kilometrekare yüzölçümü üzerinde yaklaşık 650 milyon nüfusun yaşadığı bu bölge ticaret, yatırım olanakları, siyasi ve kültürel işbirliği açısından ülkemiz için son derece önemli fırsatlar barındırıyor ve dünyada kanıtlanmış uranyum rezervlerinin yüzde 13’ü, altın rezervlerinin yüzde 20’si, bakır rezervlerinin ise yüzde 40’ı Latin Amerika bölgesinde yer alıyor. Bölge ülkelerinden Venezuela, dünyanın ispatlanmış en zengin petrol yataklarına sahip ülkesi konumunda; Meksika ile Brezilya da dünya petrol üreten ülkeler sıralamasında önemli yere sahip. Şili dünyada üretilen tüm bakırın üçte birini tek başına istihsal ediyor. Öte yandan bölge ülkelerinden Brezilya, Meksika ve Arjantin’in G-20 üyesi ülkeler oldukları da unutulmamalı. Bunun ötesinde, uluslararası platformlarda 33 ülke ile temsil edilen bölgenin, oylama ve karar alma aşamalarında önemli olduğu da aşikâr. 1947 yılında dışişleri bakanlığımız on iki Latin Amerika ülkesiyle diplomatik ilişki tesisi hazırlıkları içindeyken bu hususa da dikkat çekilmiş ve bölgenin önemi ilgili raporlara aşağı yukarı şu ifadelerle yansımıştı: Latin Amerika ülkelerinin, BM teşkilatında blok halinde hareket ederek, önemli kararların kabulünde çok etkili oldukları bilinmektedir. Ülkemizin bu devletlerin her biriyle ilişki tesis etmesinin, BM nezdinde ülkemizle ilgili konuların lehimize sonuçlanması açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

Bu çerçevede, isabetli bir kararla 70 yıl önce başlatılan diplomatik ilişkilerimiz günümüzde ticari, siyasi ve kültürel açıdan hatırı sayılır düzeye gelmiş olmakla birlikte, atılabilecek bazı önemli adımlarla, var olan ilişkilerimizin büyük ölçüde artırılması da mümkündür. Kültürel ilişkilerimizin gelişimi bir yandan bölgede toplumsal tanınırlığımızı artırırken, uyandırılacak ilginin turizm ve taşımacılık imkânlarına yansıması da olası.

Latin Amerika ile var olan tarihi, siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin güçlendirilmesi için bundan sonra atılabilecek bazı önemli adımlar ve geliştirilmeye muhtaç bazı işbirliği noktaları ise şöyle sıralanabilir:

2000’li yıllardan bu yana gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler, bölgedeki görünürlüğümüzü ve tanınırlığımızı geliştirirken, yerinde yapılan etkili diplomasi girişimleri sayesinde ikili anlaşmalarımızın sayısı da artırılarak ticaret erbabına ve yatırımcılarımıza uygun hukuki bir zemin oluşturuldu. Bu kapsamda Meksika ve Brezilya ile ilişkilerimiz “stratejik ortaklık” seviyesinde olup ilk serbest ticaret anlaşması ise Şili ile imzalanmış durumda. Halen Kolombiya, Meksika ve Peru ile görüşmeleri süren anlaşmaların da tamamlanması, bölge ülkeleriyle ticaretimize büyük ivme kazandırabilir.

Latin Amerika ülkelerinde cumhurbaşkanlığı devir teslim törenlerine büyük önem verilmekte ve anılan törenler adeta birer bölgesel zirveye dönüşmekte. 1950’li yıllarda ilgili ülkeye akredite olan Büyükelçimizin katılımıyla gerçekleşen bu tür törenlere, günümüzde dışişleri bakanımız düzeyinde katılım sağlama imkânımız bulunmakta; temsil düzeyimizin yükselmesi de gerek söz konusu ülke gerekse katılım sağlayan diğer ülkeler nezdinde daha üst düzeyde kabul ve itibar görmemize imkân sağlamakta. Bu çerçevede, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun 17 Ağustos 2020 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı Luis Abinader’in yemin törenine katılması (gerek ülkemizin itibarı gerekse bir Osmanlı torununun ülkesinin en üst idari göreve geldiği gün Türkiye’nin yanında bulunmasının sembolik önemi itibarıyla) olumlu olmuştur. Dominik Cumhuriyeti’nin bölgenin en turistik ülkelerinden biri olduğu göz önünde tutulduğunda, ülkede yatırımcılarımız için önemli fırsatlar bulunması da muhtemel. Ülkede halihazırda Türk şirketlerine ait yatırımların bulunması da bu görüşümüzü teyit ediyor.

Latin Amerika bölgesinde bundan sonra gerçekleştirilecek bu tür önemli toplantılara bakan ve hatta cumhurbaşkanı düzeyinde katılmamız var olan saygınlığımızı daha da artıracak, bölgeye açılım hususunda biraz çekingen davranan yatırımcılarımızı da teşvik edecektir. Bahse konu ülkelerde mevcut (gerek ekonomik açıdan gerek toplumsal açıdan son derece önemli konumlarda bulunan) Osmanlı torunu azınlıklarla ilişkilerimizin geliştirilmesi açısından da bu düzeyde katılımların belirleyici olacağı aşikâr. Bundan 100-150 yıl kadar önce Osmanlı İmparatorluğu’nun vatandaşı olarak bölgeye göç eden vatandaşlarımızın ikinci ve üçüncü kuşak torunları bugün itibarıyla yeni vatanlarında halen “Los Turcos” olarak nitelenmekte ve ülkelerinde oldukça önemli toplumsal konumlarda bulunmaktadırlar. Bilindiği üzere, El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele, Dominik Cumhurbaşkanı Luis Abinader ve Paraguay Cumhurbaşkanı Mario Abdo Benitez de göçmen Osmanlıların torunları. Büyükelçiliklerimiz tarafından bahse konu Osmanlı torunlarına gösterilecek ilgi, ülkelerinde son derece önemli siyasi, toplumsal ve ekonomik konumlarda bulunan bu kişilerin Türkiye’ye yönelmelerini sağlayabilecek, bu topluluklara mensup gençlerin Türkiye bursları ile ülkemize getirilebilmeleri de kısa vadede geniş ve etkili bir müzahir topluluğun oluşmasını kolaylaştıracaktır. Bahse konu “Los Turcos” toplulukları Latin Amerika’ya göç eden İspanyol ve İtalyan göçmenlerden sonra gelen en büyük ikinci göçmen grup konumundadır. Bunun yanı sıra, bu azınlıklara ait dernek, kulüp, ibadethane ve lokallerin Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) yardımları aracılığıyla desteklenmesi de şüphesiz bu gruplar üzerinde etkili olacaktır. Bu çerçevede, Arjantin Müslüman cemaatinin sahip olduğu eğitim tesislerine geçtiğimiz yıllarda verilen destek ve özellikle cemaate ait alanda bir kreş yaptırılması projesinin TİKA tarafından destekleniyor olması, bu tür faydalı girişimlere güzel bir örnek teşkil ediyor.

Latin Amerika ülkeleriyle var olan ilişkilerimizde bir milat kabul edilebilecek girişimlerin başında Türk Hava Yolları (THY) uçuşları geliyor. 2009 yılında başlatılan ilk İstanbul-Sao Paulo uçuşları sonrasında giderek artan uçuş sıklığı ve uçulan merkezler, bölgeyle İstanbul arasında adeta bir köprü oluşturdu. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) dönemi öncesinde her biri haftada birkaç kez gerçekleştirilen Sao Paulo, Buenos Aires, Havana, Karakas, Bogota, Panama, Kankun ve Meksiko uçuşlarının yeniden başlaması bu çerçevede son derece olumlu olacak, seferlerin başlaması ticari rakamlara da turizm rakamlarına da muhtemelen anında yansıyacaktır. Bu itibarla, sağlık koşullarının elverdiği ilk anda THY’nin Latin Amerika uçuşlarının yeniden ve bir an önce başlaması elzem görünüyor. Bunun ötesinde, henüz başlatılamamış olan Dominik Cumhuriyeti ve Şili gibi çok önemli destinasyonların da kısa vadede THY uçuşlarına açılması gerek ticari gerekse turistik açıdan bölgede elimizi güçlendirecektir.

Sonuç olarak, bölgesel bir güçten bir dünya aktörüne dönüşen Türkiye’nin, dünyanın hiçbir köşesini ne siyasi ne ekonomik ne de toplumsal olarak ihmal etme lüksü var. Nüfusları, doğal kaynakları, ekonomik büyüklükleri itibarıyla Latin Amerika ülkeleri dünyadaki öncelikli hedeflerimizden biri olmayı hak ediyor. Bölgenin Türkiye ile siyasi hiçbir sorununun bulunmaması, dahası toplumsal yapının ülkemizle benzeşmesi ciddi bir avantaja dönüşebilir. Tüm bölge ülkelerinde yerleşik ve son derece önemli konumlarda bulunan Osmanlı kökenli topluluklarla kurulabilecek temasların, ticaretin gelişmesi, önemli yatırım projeleri, turizmin geliştirilmesi ve siyasi işbirliği için faydalı olacağı da açık. Bu konudaki tek engel bölgeyi “uzak” olarak nitelemeye meyleden psikolojik eğilim; ama büyük Türkiye hedefimiz psikolojik engelleri aşarak dünyanın her köşesinde etkili bir şekilde var olmamızı gerektiriyor.

[Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu Ankara Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi müdürüdür]

Anadolu Ajansı 

YAZARLAR

İdris ŞEKERCİ

28 ŞUBAT'IN SAHTE MAĞDURLARINI DA SAHTE KAHRAMANLARINI DA TANIYORUZ Devamı...

شهم الدين بلاحورلو

اليوم العالم الاسلامي يقف علي حافة الهاوية Devamı...

Şahmettin BALAHORLU

ÜSKÜP (SKOPJE) / KUZEY MAKEDONYA Devamı...

Beytullah DEMİRCİOĞLU

Haydut Devlet İfadesi Devamı...

Prof.Dr.Abdullah KAHRAMAN

Covid-19 Aşısı Üzerinden Medeniyet ve Uygarlık Farkı Devamı...

Dr. Muhammad SAFAR د. محمد صفر

(3) خواطر رمضانية قرآنية Devamı...

Av. Mustafa KARAKAŞ

Anayasa Değişikliği, Yargı Tarafsızlığı Devamı...

Dr. Metanet OĞUZ

İNSAN, ÖZ DEĞERLERİNİ NASIL BELİRLEMELİ? Devamı...

Mustafa KASADAR

Ar damarı çatlayanların alçaldıkça alçalmaları Devamı...

Arslan ATEŞ

ETE KEMİĞE HAPSOLMAK Devamı...

Dr.Ali İmran BOSTANCIOĞLU

Beşeri Sermayeden Etkin İstifadeye Dair Devamı...

Bayram KARA

AMERİKA YAZILARI-3 MASKE-DİN-BİLİM Devamı...

حسين الموسى

وجاء رمضان Devamı...

Tuğba GÜNEY

KAYGI VE TEVEKKÜL Devamı...

FOTO GALERİ

Time Alem © 2015 Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır.