Kenan Toprak
1. Dünya Savaşı’ndan sonra Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki ülkelerin üçte ikisinden fazlası siyasete değişen derecelerde askeri müdahale yaşadı. Bazı bölgelerde hükümetleri devirmeye yönelik şiddetli girişimler genel seçimlerden daha sık olmuştur. Küresel araştırmaların çoğu Afrika’yı darbelere en yatkın bölge olarak görüyor. 1960’lardan bu yana Afrika kıtasında başarılı başarısız en az 207 darbe kaydedildi. Daha daraltılmış araştırmalar, Batı Afrika alt bölgesini askeri darbelere en yatkın bölge olarak tanımlıyor. Batı Afrika ülkeleri, Afrika’daki askeri darbelerin yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor. Darbeleri harekete geçiren unsurlar birçok Afrika devletinin temel özelliklerinde yer alıyor. Bunlardan bazıları, etnik sorunlar, yolsuzluk, kötü yönetim ve büyük sosyal eşitsizliktir.
BAĞIMSIZLIK MI, BAĞIMLILIK MI?
1950’lerin sonlarında ve 60’ların başlarında bağımsızlığın ortaya çıkması ve her ulusun kendi kendini yönetmeye başlamasından sonra, Afrika’da yeni umutlar yeşermeye başladı. Çoğu Afrikalı için bu, köleliğin, baskının ve sömürünün sonuydu. Ancak bu hayaller kısa sürede paramparça oldu. Çünkü sömürgeci güçler Afrika’ya bağımsızlığı sadece isim olarak vermişlerdi. Yerel işbirlikçi elit aileler ve politikacılarla birlikte kıtadaki varlıklarını ve sömürülerini sürdürmeye devam ettiler.
Bağımsızlığı takip eden yıllarda Afrika devletleri, Soğuk Savaş’ın ideolojik mücadeleleri, bir yandan ekonomik küreselleşmeye zorunlu entegrasyon ve diğer yandan devletlerin araçsız olarak doğaçlama demokratikleştirilmesi nedeniyle çift şekilde istikrarsızlaşmasına yol açtı. Bu iki durum, yeni ortaya çıkan ulusal yapıların yetkisiz hale getirilmesine ve bu ülkelerin egemenliğinin tamamen hayali hale getirilmesine neden oldu.
DARBELERİN FİNANSÖRÜ BATI
Afrika ülkelerinin bağımsızlığından bu yana, en kanlı darbelerin çoğu, doğrudan veya dolaylı olarak Batılı güçler tarafından organize edildi. Batılı güçler, doğal kaynakları elde etmek veya ideolojik olarak muhalif oldukları veya istemedikleri liderlerden kurtulmak için darbe liderlerini silahlandırdı veya finanse etti. Bu durum Batı çıkarlarına tehdit olarak görülen ülkelerde istikrarsızlık meydana getirdi.
Sahra altı Afrika’da, ilk askeri darbeler bağımsızlıktan birkaç yıl sonra, Togo, Sudan, Kongo ve Benin’de gerçekleşti. Bu durum darbelerin bölge için daha büyük bir meydan okuma haline geleceğini gösteriyordu. Joseph Mobutu’nun (Zaire) Kongo’da Patrice Lumumba’yı “etkisiz hale getirmesi” (1960) ve Togo’da Sylvanus Olympio’nun devrilmesi (1963) kıtadaki diğer birçok ülkeye ilham oldu. 1960’ların sonuna gelindiğinde, Sahra Altı Afrika’da on yıl içerisinde 34 darbe yaşandı, bunların 23’ü başarılı oldu.
Soğuk savaş sırasında birçok Afrika devleti, Sovyet veya ABD destekli diktatörlüklere dönüştü. Afrika ülkelerinin bağımsızlaşmaya başlamasından bu yana geçen 60 yılı aşkın sürede, demokrasi eşitsiz bir şekilde ilerledi. Daha sonra, bazı yeni oluşmakta olan demokrasiler kayda değer kazanımlar elde etti, ancak diğerleri tersine döndü. Bölgedeki bazı ülkeler başarı öykülerine dönüşürken, çoğu gerçek demokrasiyi benimsemekte başarısız oldu.
DARBELERİ AFRİKA’YA ALIŞTIRAN BATI
20. yüzyıl için askeri darbeler çağıydı diyebiliriz. Askeri darbeler bölgesel, siyasi ve ekonomik çıkarlarına tehdit oluşturduğu düşünülen ülkelerde hızlı bir rejim değişikliği başlatmak için süper güçler tarafından kullanılan önemli araçlar arasında yer aldı. Çoğunlukla Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki gelişmekte olan ülkelerde birçok askeri darbe gerçekleşti. Bu durum, büyük ölçüde, zamanın iki süper gücü olan ABD ve Sovyetler Birliği arasında bir güç çatışması olan, Soğuk Savaş’ın dinamikleriyle alakalıydı.
Başka ülkelerde askeri darbe gerçekleştirme konusunda maharetli olan Amerika Birleşik Devletleri, Asya, Afrika ve Güney Amerika’da bir dizi askeri darbeyi destekledi ve finanse etti. Afrika’daki en kötü şöhretli ABD destekli darbe, Sovyetler Birliği’nden yardım ve uzmanlık talebinde bulunan Kongo Cumhuriyeti başbakanı Patrice Emery Lumumba’ya karşı 1960 yılında gerçekleştirildi.
Hem Sovyetler Birliği hem de ABD, Soğuk Savaş’ta önemli bir rol oynayacak kaynaklara veya bölgesel öneme sahip olan ülkelerde askeri darbelere destek vermede etkili oldular. Etiyopya’da 1974 yılında gerçekleşen askeri darbede Sovyetler Birliğinin rolü mevcuttu. 13 Ocak 1963’te, Togo’nun ilk Başkanı Sylvanus Olympio, darbe yapan askerlerden kaçarken Lome’deki ABD Büyükelçiliği’nin önünde vurularak öldürüldü.
Geçmişten günümüze süper güçler olarak adlandırılan ülkeler, çeşitli rejimlerin siyasetine ve ordularına sızmak için istihbarat teşkilatlarını kullanarak askeri darbeleri ve ardından bu darbelerle iktidara gelen rejimleri finanse edip yapmak istediklerini uygulamaya koydular.
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN DARBELERDEKİ ROLÜ
Askeri müdahaleler, postkolonyal Afrika’da “kimin neyi, ne zaman ve nasıl elde edeceğini” anlamak açısından stratejiktir. Afrika kıtasında etnik çatışmalar, ekonomi ve sosyal konular üzerinden meydana getirilen askeri darbeler genellikle, çokuluslu güçler veya çokuluslu şirketler tarafından yapılan çıkar hesaplamalarının bir neticesidir. Bu çok uluslu şirketler pazarları ve tavizleri elde etmek için bölgesel veya yerel çatışmalardan faydalanma yöntemini çok iyi kullanırlar. Ülkedeki petrol, altın veya elmas yönetimi, tarım ürünleri ve doğal kaynakların satışı, daha çok ağırlıklı olarak çok uluslu şirketler tarafından yönetilir. Darbe sonrası, darbe yapılan ülkenin ekonomik sıkıntısından faydalanmak isteyen dış güçler ve çok uluslu şirketler baskı yoluyla devletlerin isteksiz olduğu veya direnemeyeceği özelleştirmeleri gerçekleştirmelerini isterler. Darbe sonrası iktidara gelen yönetimin devlet başkanı bir devlet başkanı gibi değil de, çok uluslu şirketlerin yönetim kurulu üyesi gözü ile bakılır. Böyle bir bağlamda, askeri darbeler kamu iktidarının normal bir yetki devri biçimi haline gelir. Zirvede bu güç paylaşımında en büyük kaybedenler her zaman halk olur.
Geçmişte devletler üzerinden sömürülen Afrika kaynakları, günümüzde “sivil sömürge” diyebileceğimiz çok uluslu şirketler tarafından sömürülmektedir. Çoğu zaman darbe ve isyanları finanse eden sermaye hareketleri olsun veya diğerleri olsun Afrika ülkelerinin dış güçlere karşı bağımlılığını artırmakta ve büyük ölçüde çok uluslu şirketlerin çıkarlarına yaramaktadır.
BORÇLANDIRMA DARBELER
Askeri darbeler hala oldukça düzenli bir şekilde gerçekleşiyor ve bu dünya çapında bir istisna oluştursa da sayıları giderek azalmaktadır. Askeri darbeler artık ülkelerin iç işlerini şekillendirmek için çekici bir faaliyet olarak görülmese de bazı bölgelerde halen devam ediyor. Özellikle bazı bölgelerde askeri darbeler yerine daha çok IMF, Dünya Bankası, çok uluslu şirketler ve son dönemlerde Çin kredileri üzerinden ülkeleri kontrol etme faaliyetleri yürütülüyor.
“AFRİKA’DAKİ İLK IMF DARBESİ”
Afrika devletleri bir yandan Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, diğer yandan çokuluslu şirketler tarafından giderek daha fazla zayıf duruma düşürülmeye çalışılıyor. Örneğin “Afrika’daki ilk IMF darbesi” olarak adlandırılan 1985 tarihli Buhari darbesi, dönemdeki büyüyen ekonomik zorlukların bir göstergesi olarak ortaya çıktı. Dünyayı istila eden korona virüs sürecinde birçok Afrika devleti IMF’den borç para aldı. Böylelikle Afrika ülkeleri borçlandırılıp ekonomilerine yön verilerek kontrol edilmeye çalışılıyor.
Kaynak: Diriliş Postası