İpek-Koza Grubu’na Kayyım Tayini, Basına Darbe mi?..

03-11-2015

3706 görüntülenme

Av. Mustafa KARAKAŞ

İpek-Koza Grubu’na Kayyım Tayini, Basına Darbe mi?

İpek-Koza Şirketler Grubu’na kayyum atanması sonrası bir kısım çevreler “özgür basına darbe” den girip, “Anayasa’yı askıya almak” tan çıktılar..

Bir kaşık suda fırtına koparıp ortalığı ayağa kaldırdılar..

Mâlum çevreler inandırıcılığını çoktan yitirdi. Lâkin hukuka saygılı vatandaşlar olarak biz yine de bir bakalım:

İpek-Koza Grubu’na yapılanlar özgür basına darbe mi?.. Yoksa hukukun bir gereği mi?..

Bu meseledeki hukuki durumu kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Öncelikle olayın Anayasa ile bir alakası yoktur. Anayasayı ihlal iddialarının hukuki bir anlamı da bulunmamaktadır.

Mesele, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun soruşturmayı yürüten savcılığa ve sulh ceza mahkemesine vermiş olduğu yetki ve görevin kullanılmasından ibarettir.

Mezkur Kanun’un 133. maddesine göre;

Soruşturma konusu suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir.

Şirket yönetimi için kayyım atanmasına Kanun cevaz verdiğine göre artık bu konuda söylenebilecek bir şey varsa o da bu yetki ve görevin hukuka uygun kullanılıp-kullanılmadığıdır.

Bu bağlamda “paralel devlet yapılanması” iddiaları kapsamında bahse konu Şirketler Grubu’nun nerede durduğu önem arz etmektedir.

Devletin ilgili güvenlik birimlerince bilinen bazı gerçeklerin Grup yöneticileri tarafından bilinmediği ve bu nedenle de gayet halisane olarak “paralel yapılanmaya” maddi desteğe devam ettiği düşünülebilirse de bu biraz safdillik olacaktır. Bu Şirketler Grubu’nun Devletin ilgili birimlerince uyarılmamış olması düşünülemeyeceği gibi bazı âkil kalemlerin bu konuda dostça uyarıları olduğunu da biliyoruz. (Bkz.Ahmet TAŞGETİREN-Star Gazetesi 10.09.2015).

O halde, bile bile ve ısrarla Devletin “tehdit” olarak algıladığı bir yapıya maddi desteğe devam eden bir şirketler grubunun soruşturma kapsamına alınması, hukuken gayet normal bir durum olarak görünmektedir. Dünyanın tüm demokratik devletlerinde bu böyledir.

Kaldı ki savcılık Kanun’un verdiği bu yetki ve görevi direk kendi kanaatine göre uygulamamış, iddialarla ilgili olarak konusunun uzmanı bilirkişilere başvurmuş ve şirketlerin kanuna aykırı usulsüz birçok işlemi, bu bilirkişilerce hazırlanan raporla ortaya konmuştur.

Bununla da kalmamış, usulsüzlüklerin “paralel yapılanmaya” maddi destek sağlamaya matuf olduğu vurgulanmıştır. Bunun üzerine de savcılığın talebi üzerine sulh ceza hâkimi Kanun’un verdiği yetkisini kullanmış, tamamen yargı süreci kapsamında bir karar verilmiştir.

Evvelce tutuklu polisler için yetki ve görev gaspı ile verilmiş olan tahliye kararı uygulanmıyor diye ülkesini şikâyet edenlerin, şimdi yargı kararının uygulanmasına feveran etmelerinin bir anlamı bulunmamaktadır. 02.11.2015